Sayfalar

Pazar, Ağustos 12, 2007

başıma bunlar bunlar geldi..

uzun zamandır evde çalıştığımdan, evim de downtown ortamlarına bir parça uzak olduğundan bir süredir eve kapanmıştım. ara sıra gelen giden eş dost haricinde insan yüzü görmeden yaşayıp gidiyordum. bu tuhaf bir döngü, çıkmadıkça çıkamaz hale geliyorsunuz. sonunda konuşmayı unutmaya başladım, bazı sözcükleri artık telaffuz edemiyordum. kapı çalınca neşeyle havladığımı farkettim ve bu işe bir dur demek amacıyla kendimi sokağa attım. hayat bensiz aynen devam ediyormuş, hepinize çok darıldım.

yürümenin ne keyifli olduğunu unutmuşum, sahilden kaptırdım gittim. bebek civarında bir adamın üzerinde "trust me, it's big!" yazan bir tişört gördüm. beni ilk gülümseten bu oldu. ardından bebek parkında elle çalışan küçücük bir atlıkarınca gördüm, işte ona bayıldım. çocuklar oturuyorlar, amca da üstteki kolu eliyle tıkır tıkır çeviriyor, atlı karınca dönüyooor dönüüyoooor..

sonra hızımı alamayıp rumelihisarından ortaköye yürüdüm. ordan otobüsle taksime. istiklalden tünele doğru gezindim; baktım en sevdiğim köşe selamlaşmaya bayılmadığım gay ve nevrotik üniversite hocam falan gibi karakterler tarafından işgal edilmiş. hadi sonra tekrar galatasaraya.. ara kafede oturdum hanım hanım salatamı yedim. sonra sinemaya gittim harry potter'a. maşallah yazın gene boy atmış. filmden sonra nevizade'de arkadaşlardan öğrendim ki filmin son 20 dakikasında 3 boyutlu gözlükle alem gezisi yaptırıyorlarmış ama bana gözlük veren falan olmadı. sadece filmin ikinci yarısında salona geri girenlere yerlerini tekrar gösterip para isteyen bir yer gösterici vardı. ergenlerden bir adama "senin kafan mı güzel ?" dedi çok güldüm. sirius black gene öldü çok ağladım.

filmden sonra tepebaşında otoparkın üstündeki meydan da oturup bira içtik. herkesler ne kadar güleryüzlü ve sıcakkanlı olmuş öyle. üstelik hem sağımızda hem de solumuzda sigaralarını etrafındakilerle paylaşma merakı olan insanlar vardı. bir tane de çakma b-boy kendini yerde evirip çevirip duruyordu. kafamı kaldırdım, the marmara pera otelinin çatısındaki ışıklı panoda şu sözler akıyordu: G-Ü-N-A-H.. eyvah dedim, artık reklam panolarından hatim indiriyorlar, derken arkası geldi T-O-P-L-U-M-S-A-L B-İ-R K-O-N-T-R-OL M-E-K-A-N-İ-Z-M-A-S-I-D-I-R. Aaaaooaoaaa nasıl oluyor derken oturup panoyu izlemeye başladık. Her seferinde de buna benzer çok afilli aforizmalar vardı, birçoğuna hey beeee, yürüüü, oleeeey nidalarıyla karşılık verdik. Zira çağdaş sanatsa bu benim gördüğüm en kral çağdaş sanattı. Şehir de böyle hack edilir, helal olsun!

Hiç yorum yok: